Düşün

Merhaba!

Bugün sınav sonucumu düşünürken kafamda iki kelime belirdi.

Beklemek ve endişe.

Farketmiyoruz ama… Çoğumuzun hayatı beklemek veya endişe ederek geçiyor.

Haftasonunu, tatili, cumayı, maaşın yatmasını bekleriz çünkü; Beklemek içerisinde umut barındırır.

Nettir, sabittir, büyüyen bir eylem değildir. Olgunluk, anlayış, otokontrol, sabır ister herkesin yapabileceği bir iş değildir.

Endişe öyle değildir, bir kere bedene girdi mi, gittikçe büyüyen bir duygudur, ruha korku sızdırır. Belirsizdir, içini kemirtir, sorgulatır, negatiftir ve agresifleştirir.

Hayat iyi günlerin gelmesini bekleyerek de, gerçekleşmesi düşünülen olay veya durumları endişe ederek de geçmiyor!

Bende durumlar böyleydi, peki ya sende?

Bugün hayatında hangi kelimeyi, duyguyu hissediyorsun? Bunu düşün ve benimle paylaş! Yok Leo endişeden nasıl kurtulacağız? Diyorsan takipte kal!
Sevgiyle!

Her gün daha iyiye! Beraberce

Hayatta en çok neden korkarsın?

Merhaba! Bugünkü sorum;

Hayatta en çok neden korkarsın?

Genelde herkesin korkusu olan kilo korkusunun aslında nerelerden beslendiğini merak ediyorsan okumaya devam…

Hey sen en çok neden korkuyorsun?

    Kilo almaktan?
    Yanlış anlaşılmaktan?
    Yetersiz/değersiz/önemsiz hissetmekten?
    Kaybetmekten?
    Haksızlığa uğramaktan?
    Dışlanmaktan?
    Başarısızlıktan?
    Yalnız kalmaktan?
    Onca emeğin değerin sevginin boşa gitmesinden?
    Aldatılmaktan…

Farkındaysan kilo almak dışımda hepsi başkalarına bağladığın ve senin sürdürdüğün bir durum.

Kilo almaktan korkulur mu ? Deme! Sağlıksız yemeklerin ucuz sağlıklı yemeklerin pahalı olarak sunulduğu bu düzende kilo almak hepimizin korkusu!

Bu nasıl gelişti?

Medyayla!

Reklamlarda da görürüz, yaşlılık mutsuzluk ve yukarda saydığım korkuları barındıran şekilde yansıtılırken, gençlik bu durumun tersiyle bütünleştirildi.

👉🏻Kilo alma yoksa çirkin olursun!

👉🏻Sevilmezsin! Reddedilirsin! Beğenilmezsin! 👉🏻Yalnız kalırsın! Daha yaşlı durursun! 👉🏻Aldatılmayı göze almalısın çünkü kendini salamazsın! 👉🏻Kilo almak iradesizliktir o zaman sen başarısızsın etiketlemesi ile gelen ya hep ya hiç düşüncesinin sana verdiği yükü görüyor musun? Kendine nasıl baskı uyguladığını gereksizce yüklendiğini goruyor musun?

🔥Hey sen! Kilo alma korkunu nerelere yansıttığını gördün mü?

Sen kendindeki beğenmediğin yerleri biz öyle görmuyoruz! Uyan!!

kalas bacakların(!)tabak suratın(!) kütük belin(!) yok senin!!!

Kimse seni , senin kendini gördüğün gibi görmüyor! Uyan artık!

Bu korkuyu yenemezsen tekrarlayacak…

Unutma hayat sana hep korkuları yenemezsen onlarla yüzleştirecek deneyimler yaşatacak.

Bugün’ki konumuz kilo alma korkusu ve bunun bize nerelerden geldiğini görebilmeydi. İlhamım @yazinibugunyaz arkadaşımızın sporla ilgili yazısıyla bugün eşzamanlı olarak yaşadığım korkunun birleşimiyle oluştu.

Başlıktan’da anlaşıldığı gibi biz kendi aramızda bu olayı bir challenge gibi yapmaya karar verdik hem WordPress biraz canlansın hemde blog’da güzel arkadaşlıklar edinilsin diye. her ay hafif yormayacak bir konu bulup onunla ilgili görüşlerimizi ve düşüncelerimi sizlere sunup hemde bir daha’ki ay için bir  içerik bulup yazabilmesi için bir arkadaşımızı etiketliyeceğiz veya blog’unu paylaşacağız bu şekilde sürüp gidecek hem eğlenceli hemde beyin fırtınası yapabileceğimiz bir ortam oluşacak..

BİRDAHAKİ BLOGUNDA CHALLENGE’A KATILMASINI VE YAZISINI HEYECANLA BEKLEDİĞİM ARKADAŞIM @denizinbaslangici

her gün daha iyiye ! Beraberce

Sevgiyle!

Var olun

Yenilen!

Akrep yeni ay’ını kullanalım mı? Bir alışkanlık aslında 66 günde tekrar edildiğinde tam anlamıyla rutin hale gelse de biz 21 günle bir başlayalım bence…

66 gün korkutmasın bizi!

Biz ne alışkanlık kazanalım/ bırakalım ? Dersen sana kalmış…

📚 okumaya başlamak için günde kendinde şu kadar sayfa okuyacağım diyebilirsin!

🍾 İçki içiyorsan haftada 1 güne indirebilirsin

🥖 yiyorsan azaltabilirsin

Reikiye başlamadıysan başlayabilir! O ne dersen google amcaya tıkla

🤸🏽‍♀️spora pilatese başla!

Yürüyüşe çıkamıyorsan leslie 3 mile ile günlük enerjini at!

Havalar güzel bence, bir müddet daha güneşten faydalan…

Bence şekeri colayı cipsi azaltarak hayatında az miktarda tüketecek kıvama gel:)

Kendimizi seviyorsak vücuda da bunu hissettirmeli.

Gece yemeyi haftada birer gün azaltarak bırak..

Sevdiklerie telefon aç! Konuş buluş! Daha çok güneşi selamla!

Bana katılan var mı?

Her gün daha iyiye!

Sevgiyle!

Ekinoks

Gece gündüz eşitliği de denen, her yıl olan ve yılda iki kez gerçekleşen durumdur.

İlkbahar ve sonbahar ekinoksu olarak o dönemlerde canlılar değişimden önce, doğaya uyum sağlayabilmek için hazırlıklar yaparlar.

İlkbahar ekinoksunda kıştan uyanan doğayı görmüşüzdür…

Şimdi ise sonbahar ekinoksuna tanıklık edeceğiz…

Canlılar nasıl kışa hazırlık yapıyorsa, bizim de yapmamız gerek…

Hem ekinoksu hem koç burcundaki dolunayı kullanalım!

Peki ne yapalım?

    Evdeki fazlalıklardan kurtulalım, ihtiyaç sahiplerine verelim… paylaştıkça çoğalacak bereketlenecek eviniz! Deneyin!
    Güneşin son demlerini yaşarken bol bol yürüyün! Bırakın d vitamini depolayın! Kışa lazım olacak…
    Kışlık turşu, salça yapmadıysanız yapın! Çok eğlenceli hem el emeği de var manevi tatmin de cabası!
    Yazlık kıyafetleri toparlayın, kışlıklara yer açın, beğenmediğiniz , ceketlerin gömleklerin düğmelerini değiştirin! Çok fark edecek!
    Evinizin arkasında ağaç varsa kuş evi yapın. Youtube’da var, olmadı dallara ekmek koymanın zamanı geldi!
    Sokağınıza kutu koyup kedi veya köpek evi yapabilirsiniz, alternatif isteyen youtube’a bakabilir.
    Birileri bizden başka canlının da yaşadığını hatırlatmalı… siz yapamıyorsanız arkadaslarınıza söyleyin…
  • Dolunay koç burcunda gerçekleşecekken, içimizdeki çevremizdeki olumsuz enerji yayan…
  • Ruh karartan enerji vampirlerinden…
  • Kötü alışkanlıklardan kurtulmak için…
  • Çıkarcı dost/arkadaş/tanıdıktan kurtulmak için…
  • Sağlıklı beslenerek vücudumuzdaki fazlalıklardan kurtulmak için…
  • Kışa bomba gibi bir bağışıklık sistemi ile girebilmek için….

Gökyuzüyle, yeryüzünün uyumunu gorebiliyor musun?

Kullan bence…

Sevgiyle!

Sevgi SİZSİNİZ!

Her asır bir özelliğe sahiptir. Baştan sayamam ama son birkaç asırın cefasını biz çekmekteyiz. 3 vardiyalı çalışıp zamanla yarışan insan, 2 dünya savaşı sonrası kıtlık ve atalarından miras kalan katledilme korkusu yaşayan insan…

Bu asırda ise, tüm bu yaşananlarından çıkan sonucu yaşıyoruz: Sevgisizlik. Hem kendine hem hayata.

Hastalıklar çoğaldı… neden? Teknolojinin iyi olduğuna inanan insan, eve kapandı. Güneşe toprağa hasret kaldı. Paylaşımlar azaldı. Yerine hırs, başkalarınca karşılaştırma gelince kendi değerini sorgular oldu.

Çocuğuna bile vakit ayıramayan anneler, babalar çağın getirdiği hayat şartlarına uymak adına çocuklarını unuttu… Çocuğu sadece akademik başarılarıyla seven, değer verilen, taktir edilen oldu… ebeveyen onun içinde yaşadığı sevgisizliği göremedi.

Sonuç, sevilmeyen olduğuna inan veya hissettirilen kişi/insan/çocuk kendini de sevmemeye başladı.

Nasıl olur deme. İnsan kendini küçümsemeye, kötülemeye meyilli.

Kendini kanıtlama, başkalarıyla kıyaslamaya, hor görmeye, zamanla kendinden nefret edip cezalandırmaya varan yolculuk aslında hayatı reddediştir. Bitmeyen gece, sonu olmayan bir çukurdur sevgisizlik…

Peki sen bunların farkındaysan neden oradan çıkmıyorsun?

Hey sen! Sevgi istiyorsan önce kendine göstereceksin! Kendini tedavi edecek, iyileşeceksin!

Sevgisizseniz sevgi sizsiniz!

Kendini sevmedikçe, etraftan da sevilmeyeceksin, çünkü hayat bir yankıdır. Ne söylersen geri sana dönen bir bumerangtır. kendinde olanı yansıtırsan sana fazlasıyla geri dönecektir! Verdikçe elindekiler çoğalmadı mı?

Perdeleri açmadan güneşi görmeyi bekleme ! Yeter ki sen o perdeyi açmaya niyet et!

Her gün daha iyiye beraberce sevgiyle

Var olun…

Bekleme

Kazanmak için kaybetmeyi

Sevmek için sevilmeyi

Yükselmek için dibi görmeyi

Başlamak için kendine inanmayı

Bekleme!

Ne sen hazır olacaksın…

Ne zaman doğru olacak…

Sen yeter ki başla!

Unutma! Herşey olması gerektiği gibi oluyor…

Mesafe

Caddeler epey kalabalık. Binalar neredeyse bulutlara değecek. Hiç olmadığı kadar hızlı gidiyoruz bir noktadan bir diğer noktaya. Her şeye zamanımız varken vakit bulamıyoruz birbirimize varmaya… uzaklaşıyoruz. Mesafeler, kapandıkça içimizdeki mesafe açılıyordu aslında…

Bu asırda insan güçlü olmalı, başarılı olmalı, kendini ispatlamış olmalı kısaca kuyruğu dik tutmalı… peki ama neden? Kime? neye bu ispat? Aidiyet mi? Onaylanmak mı? Hızını kes, yavaşla biraz. Mesafe artıyor. Düşün!

Herşey bir düşle başlamadı mı?

Her gün doğan güneş; değişmek, sevmek, unutmak, affetmek, yeniden başlamak için bir şanstır… Unuttuk,..

Mfö’nün bir şarkısı var… onunla kapatmak isterim geceyi, “benim hala umudum var! İsyan etsem de istediğim kadar, ham meyvayız hala koparmışlar dalımızdan…. “

İlerleyebilmek, farkındalık yaratmak, uyandırmak için… mesafe şart. Ben beceremem, kime? Nasıl mesafe koyarım? Beceremem dersen, cevap aşağıda yazdığım yazıda…

Tadında bırakabilmen dileğiyle…fazla da uzatmadan….

Sevgiyle, umutla….

Var olun

Şükret

Günlerden pazartesi… yine yeniden işe trafiğe koşuşturmacaya başlanır… patron çekilir mi? Hayıflanmaya başladıysan ufak bi hatırlatma!

Senin önemsemediğin ve hayıflandığın güneş ışığına sabah ayazına veya rüzgarına temiz havasına muhtaç o kadar çok kişi var ki… sabah tek başına gidip ekmeği alabilmen kimseye muhtaç olmaman… bulunmaz nimetler aslında bir farkedebilsen!

Var olun

Sevgiyle!

Yalnız değilsin! Her gün daha iyiye! Beraberce

Algı operasyonu

Herşey nötrdür. Bizim algımıza göre şekillenir.

Bu fotoğraf sence ne anlatıyor? Senin anladığın ne?

Nişan pastası mı? İntikam duygusunun bir yansıması mı? Ya da sadece pastayı kesmeye çalışırken beceremeyen birinin pes ettiği bir an mı?

Bir mesaj bile 9 farklı şekilde algılanabilirken bir görüntü kaç farklı şekilde anlaşılabilir, algılanabilir… hiç düşündün mü?

Bayramın 2. Gününü bitirirken, kurbanlık hayvanların kesimini facia olarak görenler de var, ibadet olarak gören de, borç olarak gören de…

Her olay nötrdür. Deneyimle, edinilen kültürle, yaşanılan çevreyle , eğitimle şekillenir…

Bu konuyu beğendiysen devam etmek istersen yorumlarını bekliyorum…

var olun!

Kutla!

Her gün özeldir ve birbirinden ayıracak “özel” niteliklerin verilmesini gereksiz, saçma ve kapitalist anlayışın dayatması olarak gören bana tokat gibi cevap…

21 Ağustos hem doğum günüm hem bayramın 1. Günü.

Rahatsızım, utanıyorum, diğer günlere ve bugünlerde kendini üzebilecek insanlara yapılan bir haksızlık olarak görüyorum…

Çünkü, özel günler dediğiniz o günlerde kalpte herkesten gizlenen o boşluk daha da hissediliyor.

Sadece özel günde hatırlanan ve toplanan o insanların samimiyetsizliği, görev vari halleri hissediliyor.

Kendi başlarına gelmeyene kadar anlayamayacak olan bu duyarsızlıktan umursamazlıktan tiksiniyorum.

Unutuyoruz,

Her günün özel, her an’ın kıymetli olduğunu…

Herkesin bildiği bir türlü uygulayamadığı bu farkındalığı kayıp yaşamadan görmen ve içselleştirmen dileğiyle…

Kutla! Her gün her an yaşamaya değer!

Var olun!